SON DAKİKA SAVAŞ HABERLERİ: Hindistan ve Pakistan neden savaşıyor?

Milliyet.com.tr / ÖZEL – Hindistan ordusu, Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki saldırı sonrası Pakistan ve Pakistan kontrolündeki Azad Keşmir’deki hedeflere yönelik askeri operasyon başlattı. Bu saldırılarda 26 sivil hayatını kaybetti, 46 kişi..

SON DAKİKA SAVAŞ HABERLERİ: Hindistan ve Pakistan neden savaşıyor?
Yayınlanma: Güncelleme: 8 views

Milliyet.com.tr / ÖZEL – Hindistan ordusu, Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki saldırı sonrası Pakistan ve Pakistan kontrolündeki Azad Keşmir’deki hedeflere yönelik askeri operasyon başlattı. Bu saldırılarda 26 sivil hayatını kaybetti, 46 kişi yaralandı. Hindistan, saldırıların Pakistan askeri tesislerini hedef almadığını ve karşı tarafın ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini savundu. Operasyonda Fransız yapımı Hammer bombaları ve Scalp füzeleri kullanılırken Srinagar Havaalanı uçuşlara kapatıldı.

Pakistan, Hindistan’ın füze saldırılarına misilleme yaptığını ve Hindistan’a ait 5 savaş uçağı ile bir dronu düşürdüğünü iddia etti. Ayrıca Hindistan’a ait kontrol noktaları ve bir askeri karargahın vurulduğu da belirtildi. Pakistan, saldırılarda cami ve sağlık merkezlerinin hedef alındığını, özellikle Bahawalpur Camisi’nde kadın ve çocukların öldüğünü açıkladı. Bu gelişmelerin ardından Pakistan hava sahasını 48 saatliğine kapattı, eğitime ara verildi ve “bu provokasyonun cevapsız kalmayacağı” mesajı verildi.

Ve savaş başladı! İki nükleer güç karşı karşıya: Hindistan Pakistan’ı vurdu, ölü sayısı yükseliyor

Taraflar arasındaki tansiyon, bölgede nükleer silahlar nedeniyle daha da kaygı verici hale geldi. Peki Hindistan ve Pakistan neden savaşıyor? Nükleer savaş çıkarsa küresel sonuçları ne olur?

BÜYÜK SAVAŞA HAZIRLAYACAK ZEMİN

Pakistan-Hindistan Savaşı’nın nedenlerini yalnızca 1947’de başlayan sürece dayandırmanın sınırlı bir okuma olacağını ifade eden Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan, “Zira bölgede İslamiyet’in yayılmasıyla birlikte teolojik bağlamda başlayan bir ötekileştirme süreci söz konusudur. Bu süreç, özellikle İngiltere’nin sömürge yönetimi döneminde, bir dış politika aracı olarak kullanılmış ve ‘böl ve yönet’ stratejisi doğrultusunda, bölgedeki farklılıklar derinleştirilmiştir. Dolayısıyla sistemdeki farklılaşmaları ya da kırılmaları yalnızca tek bir boyut üzerinden okumak, indirgemeci bir bakış açısı olacaktır.” dedi.

Doç. Dr. Özcan sözlerini şöyle sürdürdü; Bu bağlamda ayrıca üzerinde durulması gereken bir diğer unsur, hindutva ideolojisi yani Hindistan’da Hindu kökler üzerinden şekillenen milliyetçilik yaklaşımıdır. Modi döneminde çok daha sert bir biçimde kendini gösteren bu durum, iki ülke arasındaki dondurulmuş çatışma alanlarının en ufak bir kırılma ile büyük bir savaşa evrilebileceği bir ideolojik zemin oluşturmuştur. Bu doğrultuda, 1948 sonrasında Keşmir sorunu ekseninde Pakistan ile Hindistan’ın dört kez doğrudan karşı karşıya geldiği, günümüzde ise beşinci çatışma ya da sürecin uzaması halinde uluslararası hukuk bağlamında ‘savaş’ olarak nitelendirilebilecek bir sürecin başlamış olabileceği değerlendirilmektedir.

TÜM DÜNYAYI ETKİLEYEBİLECEK BİR NÜKLEER SAVAŞ OLASLIĞI

Hindistan ile Pakistan arasında çıkabilecek nükleer savaş ihtimalini de değerlendiren Doç. Dr. Özcan, ‘Küresel sistem açısından diğer çatışma alanlarından çok daha fazla endişe yaratmalıdır. Çünkü bu iki güç arasında, kısmen de olsa bir nükleer denge söz konusudur. Mevcut tahminlere göre Hindistan’ın yaklaşık 172, Pakistan’ın ise 170 civarında nükleer silaha sahip olduğu ifade edilmektedir. Bu durum, olası bir savaşta yalnızca konvansiyonel cephelerde yürütülecek askeri operasyonlardan çok daha derin ve yıkıcı bir boyutun devreye gireceğini göstermektedir.’ ifadelerini kullandı.

‘Deprem kahini’ bu kez haklı mı? Tehlikeli sessizlik: Türkiye’nin altında ve hepsi ölü

‘Esasında nükleer güç, uluslararası sistemde bir caydırıcılık aracı olarak değerlendirilmektedir.’ diyen Droç. Dr. Özcan sözlerini şu şekilde tamamladı; Nitekim Rusya-Ukrayna Savaşı da bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur. Ancak Hindistan-Pakistan denkleminde rasyonel sapmanın daha belirgin hâle geldiği gözlemlenmektedir. Bu sapmanın temel nedenlerinden biri, Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’nı tek taraflı olarak ihlal etmesi ve bu eylemin Pakistan açısından potansiyel bir savaş nedeni (casus belli) oluşturmasıdır.

Tarafların bu gelişmeler sonrasında Birleşmiş Milletler nezdinde kuvvet kullanımı yaklaşımlarını BM Şartı’nın 51. maddesi çerçevesinde meşrulaştırma arayışlarına girmesi, süreci rasyonel sınırların dışına taşımaktadır. Bu da yalnızca iki ülkeyi değil, tüm dünyayı etkileyebilecek bir nükleer savaşın —hatta küresel bir felaketin — tetiklenmesine yol açabilecek bir sürecin kapısını aralayabilir.

KEŞMİR MESELESİ NEDİR?

“Öncelikle, küresel sistemde çok sayıda aktörün bulunduğunu ve sistemin doğası gereği çatışma potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim Hindistan ve Pakistan arasındaki bu gerilim de yeni değil; tarihsel kökenleri olan, kronikleşmiş bir çatışmadır.” diyen Akademi Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Fatma Yeşilkuş da şu açıklamaları yaptı;

“İngiltere’nin 1947 yılında Hindistan’dan çekilmesiyle birlikte Pakistan, Hindistan ve Çin’in arasında yer alan ve prenslik şeklinde yönetilen Keşmir bölgesini İngiltere, Hindistan veya Pakistan ile birleşme konusunda serbest bırakmıştı. Nüfusun %90’ı Müslüman olan Keşmir’de halk, 1947 yılında Pakistan’a katılmayı tercih etse de dönemin Hindu prensi Keşmir’in Hindistan ile birleşmesine karar verdi.

Dev bankanın tahmini sonrası gözler piyasalarda! Gram altın 5 bin lira olur mu?

Karara Müslüman Keşmir halkı karşı çıktı ve akabinde Pakistan ve Hindistan bölgeye asker göndermesiyle 1947’de taraflar ilk kez savaştılar ve savaş, Birleşmiş Milletler’in müdahalesi ile sona erdi. Birleşmiş Milletler gözetiminde sağlanan ateşkes sonrasında, Keşmir fiilen ikiye bölündü. Cammu Keşmir bölgesi, Hindistan’ın kontrolünde, Azan Keşmir ve Gilgit-Baltistan ise Pakistan’ın kontrolüne geçti.

NÜKLEER RİSK TAŞIYAN GÜVENLİK ÇIKMAZI

Diğer taraftan, Çin’in Sincan ve Tibet bölgeleri arasında stratejik bir kara bağlantısı kurduğu Aksai Chin, Hindistan’a göre Cammu Keşmir’in parçasıydı. Ancak Çin bu bölgeyi kendi toprağı olarak görmekteydi Çin, bu bölgeden 1950’lerde yol inşa ettiğinde Hindistan büyük tepki gösterdi. Çin, Ekim 1962’de hem batıda Aksai Chin’de hem doğuda Arunachal Pradesh’te Hindistan’a karşı kapsamlı bir taarruz başlattı ve bu savaş sonunda Çin, Keşmir’in doğusunda stratejik öneme sahip Aksai Chin bölgesini ele geçirdi. Akabinde Pakistan, Hindistan’a karşı Çin’le yakınlaşarak 1963’te, Keşmir’in kuzeydoğusundaki Shaksgam Vadisini Çin’e devretti. Böylece Çin, Keşmir’in bir kısmında daha söz sahibi oldu. Dolayısıyla bölgede birden fazla aktörün varlığı ve bu aktörlerin kesişen çıkarları nedeniyle Keşmir, sadece bir toprak meselesi değil; nükleer risk taşıyan, çok aktörlü bir güvenlik açmazı olarak görmek daha doğru olacaktır.

22 NİSAN’DAKİ SALDIRI GERİLİMİ YENİDEN TIRMANDIRDI

Nitekim bölünmeden bu yana iki ülke arasında, özellikle Keşmir üzerindeki egemenlik iddiaları, sınır ihlalleri ve güvenlik tehditleri nedeniyle 1965 ve 1999 yıllarında da tekrar savaş yaşanmıştır. 1965 Savaşı, Pakistan’ın Keşmir’deki halk ayaklanmalarını teşvik etmesiyle başlamış, Hindistan’ın sert karşılığı üzerine çatışmalar geniş çaplı bir savaşa dönüşmüştür. Her iki tarafın ağır kayıplar vermesi üzerine, savaş Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğu ve Tashkent Anlaşması ile sona ermiştir. 1999’daki Kargil Savaşı ise Pakistan ordusuna bağlı unsurların Hindistan kontrolündeki Kargil bölgesine sızmasıyla patlak vermiştir. Her iki savaş da Keşmir sorununu çözmek bir yana, daha da derinleştirmiş; ikili ilişkilerde kalıcı bir güvensizlik ortamı yaratmıştır.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Pakistanlı mevkidaşı ile görüştü

Şimdi ise tarafların tekrardan çatıştığını görüyoruz. Hindistan’ın idaresindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesinde silahlı kişilerin 22 Nisan’da turistlere ateş açması sonucu 26 kişi hayatını kaybetmesi ve çok sayıda kişinin yaralanmasıyla gerilim tekrardan tırmandı. Hindistan ve Pakistan arasında 1960 yılında imzalanmış, su paylaşımını düzenleyen uluslararası bir anlaşma olan İndus Suları Anlaşmasını Hindistan askıya aldı ve Pakistan, İndus Suları Anlaşması’nın dışına çıkılarak nehirlere yapılacak müdahaleleri savaş nedeni (casus belli) sayacağını ilan etmiş, Hindistan ile her türlü ticareti askıya almış ve hava sahasını kapatmıştır. Maalesef bu gelişmelerin ardından iki ülke arasındaki gerilim, fiili savaşa resmen dönüşmüş oldu.”

OLASI NÜKLEER SAVAŞ TÜM DÜNYAYI ETKİLER

Nükleer savaşın modern çağın en büyük tehdidi olduğunu belirten Dr. Yeşilkuş, böyle bir çatışmanın yalnızca savaşan tarafları değil tüm insanlığı ve gezegenin doğal dengesini telafisi mümkün olmayan bir şekilde etkileyeğini söyledi.

‘Tüm bu karanlık senaryolara rağmen ben, nihayetinde uluslararası toplumun böyle bir yıkıma izin vermemek için barışa yönelik tüm gücünü kullanacağına inanıyorum.’ diyen Dr. Yeşilkuş, “Küresel sistemdeki aktörlerin, geçmişte yaşanan felaketlerden ders çıkararak nükleer silahların caydırıcılık ötesine geçmesine müsaade etmeyeceğine inanıyorum. Diplomasi, diyalog ve çok taraflılık hâlâ elimizdeki en güçlü araçlar.

İKİ TARAFIN DA TAMAMEN YOK OLMASI İLE SONUÇLANIR

Diğer taraftan, Hindistan ve Pakistan dünyadaki nükleer silahların yayılmasını engellemek ve zamanla silahsızlanmayı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na taraf değiller. Çünkü anlaşma, sadece Birleşmiş Milletler’in daimi 5 üye ülkesi olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’yı yasal nükleer güç olarak tanımaktadır. Bu nedenle Hindistan ve Pakistan’daki nükleer silahlar “yasa dışı” sayılmaz ancak uluslararası denetim dışındadır. Dolayısıyla bu durum tarafların elindeki mevcut nükleer gücün denetimi açısından risk teşkil etmektedir. Ancak, nükleer silah sahibi ülkeler arasında “karşılıklı yıkım doktrini (mutual assured destruction)” geçerli. Bu ilkeye göre, bir ülkenin nükleer saldırı başlatması, karşı tarafın da misilleme yaparak her iki tarafın da tamamen yok olması ile sonuçlanır. Bu nedenle nükleer silahlar, “kullanmak için değil, kullanılmamak için” var olmuştur, yani büyük bir caydırıcılık unsurudur. Özellikle Hindistan ve Pakistan gibi coğrafi olarak birbirine çok yakın ülkelerde, nükleer bir çatışma karşılıklı imha anlamına gelir.” dedi.

KALICI BİR BARIŞ MÜMKÜN MÜ?

Dr. Yeşilkuş sözlerini şöyle tamamladı; Kalıcı bir barış her zaman mümkündür, ancak bazı koşullara bağlı olarak gerçekleşebileceğini söylememiz gerekir. Hindistan ve Pakistan arasındaki en büyük engel, Keşmir bölgesinin egemenliğidir. Hem Hindistan hem de Pakistan, bölgeyi kendi toprakları olarak görmektedir ve bu mesele, çözülmemiş bir hâlde kalmaktadır. Keşmir’deki statüko değişmeden, kalıcı bir barışın tesisini sağlamak oldukça zor olacaktır diye düşünüyorum.

Bununla birlikte, Pakistan’a bağlı grupların Hindistan’a yönelik terörist saldırıları, özellikle Mumbai (2008) ve Pulwama (2019) gibi olaylar, ilişkileri derinden zedelemiştir. Terörizmle mücadele edilmeden ve güvenlik tehditleri ortadan kaldırılmadan kalıcı bir barış sağlanması da güçtür.

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.