Bu bulgu, Max Planck Enstitüsü’nden araştırmacıların The Astrophysical Journal adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni çalışmasına dayanıyor. Araştırma, Orion takımyıldızındaki bir ön yıldızın (protostar) çevresinde yoğun şekilde dolaşan bir düzineden fazla..
Bu bulgu, Max Planck Enstitüsü’nden araştırmacıların The Astrophysical Journal adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni çalışmasına dayanıyor.
Araştırma, Orion takımyıldızındaki bir ön yıldızın (protostar) çevresinde yoğun şekilde dolaşan bir düzineden fazla karmaşık organik molekülün tespit edildiğini kaydediyor. Bu da söz konusu kimyasalların, yıldızların oluşumuna eşlik eden şiddetli süreçlerde hayatta kalabileceğini ve dolayısıyla uzayda bolca bulunabileceğini düşündürüyor. Yani bu bulguya göre Dünya’da yaşam için uygun koşullara sahip bir gezegenin oluşmasını beklemeye gerek kalmamış olabilir.
İKİ KRİTİK ORGANİK MOLEKÜL
Astronomların özellikle dikkat çektiği iki organik molekül olan etilen glikol ve glikolonitril. Her iki madde de DNA ve RNA’nın yapı taşları olan nükleik asitlerin öncül maddeleri.
Çalışmanın baş yazarı ve Max Planck Enstitüsü’nden gökbilimci Abubakar Fadul, bu bulgular hakkında yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bulgumuz, yıldızlararası bulutlardan tam gelişmiş gezegen sistemlerine kadar uzanan kimyasal zenginleşme ve artan karmaşıklık süreci arasında düz bir çizgi olduğunu gösteriyor.”
Araştırmacıların açıklamasında ise şu ifadeye yer veriliyor:
“Bu, yaşamın tohumlarının uzayda bir araya geldiğini ve bu durumun evrende yaygın olduğunu düşündürüyor.”
BUGÜNE KADAR NE DÜŞÜNÜLÜYORDU?
Bugüne dek hakim olan varsayım, organik moleküllerin çoğunun, bir yıldız sisteminin oluşumu sırasında, soğuk gaz bulutlarının çökerek yıldızlararası bir bulut oluşturmasıyla yok olduğuydu.
Fakat artık bunun tam tersinin geçerli olabileceği görülüyor. Çalışmanın yardımcı yazarlarından ve Max Planck Enstitüsü’nden bir diğer gökbilimci Kamber Schwarz, şöyle diyor:
BUZLU TOZ TANECİKLERİ
Karmaşık organik molekülleri tespit etmek oldukça zor çünkü bu moleküller genellikle “buzlu toz tanecikleri” adı verilen parçacıklar içinde sıkışıp kalırlar. Bu parçacıklar, bu moleküllerin ilk oluştuğu yerlerdir. Ancak V883 sistemi adı verilen bu örnekte, yıldız hala diskte kalan gazı tüketirken uzaya radyasyon patlamaları gönderiyor.
Fadul şöyle açıklıyor:
“Bu patlamalar, çevredeki diskin normalde donmuş olan bölgelerini ısıtacak kadar güçlü; böylece tespit ettiğimiz kimyasallar serbest kalıyor.”
YAŞAMIN TOHUMLARI NASIL ATILDI?
Bu gazlar serbest kaldıklarında hızla ısınıyor ve astronomların tespit edebileceği ışımalar üretiyor. Araştırmacılar, bu ışımaları, Şili’de bulunan 66 ayrı antenin birlikte çalışmasıyla oluşan devasa bir radyo teleskobu olan ALMA ile tespit etti.
Futurism dergisinde yer alan şiirsel bir ifadeyle, “genç bir yıldızın yıkıcı doğası, yaşamın tohumlarının uzayda serbestçe dolaşmasına olanak tanıyor gibi görünüyor.” Eğer yaşamın yapı taşlarının öncülleri, bir yıldız sisteminin şiddetli doğumuna dayanabiliyorsa, bu onların kimyasal evriminin daha gezegenler oluşmadan çok önce başlayabileceği anlamına geliyor. Kısacası, yaşamın yapı taşları uzayda oluşabiliyor olabilir ve evrenin her yanında bol miktarda bulunuyor olabilir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.