Kamuoyunda sahte diploma soruşturması olarak bilinen ve bir suç örgütü faaliyetlerini kapsayan olay, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2024 yılında yürüttüğü kapsamlı bir çalışmayla ortaya kondu. Olayla ilgili iki ayrı iddianame düzenlendi..
Kamuoyunda sahte diploma soruşturması olarak bilinen ve bir suç örgütü faaliyetlerini kapsayan olay, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2024 yılında yürüttüğü kapsamlı bir çalışmayla ortaya kondu. Olayla ilgili iki ayrı iddianame düzenlendi ve şüphelilerin kimlikleri, aralarındaki para akışı ve bağlantılar net bir şekilde belirlendi. Şüpheliler, iki farklı elektronik imza sertifikası sağlayan firmayı kullanarak sahte e-imzalar üretti ve 14 üniversitenin öğrenci işleri personeli ve akademisyenleri ile Göç İdaresi Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Milli Eğitim Bakanlığı ve emniyet birimlerine ait yetkililerin adına düzenlendi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: DOSYADA KİMSENİN GÖZÜNÜN YAŞINA BAKILMADI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Her kim milletin hakkına giriyor, malına-mülküne el uzatıyorsa, yakasına yapışmaya devam edeceğiz. Bu dosyada da kimsenin gözünün yaşına bakılmadı. Suçu, bir sene önce tespit eden, şikayet eden, yargıya intikal ettirip şüphelilerin yakalanmasını sağlayan devletimizin ilgili kurumlarıdır. 220 şüpheliye yönelik adli işlem başlatılmış ve 199 şüpheli hakkında kamu davası açılmıştır. 37 kişi tutuklanmış ve 150 kişi hakkında adli kontrol kararı verilmiştir” ifadelerini kullandı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise, “Yapılan çalışmalar sonucu 57 adet sahte diploma, 108 adet sahte sürücü belgesi ve 4 adet sahte lise mezuniyeti tespit edilmiştir. Hiçbir suç ve suçlunun cezasız kalmaması için operasyonlarımıza kararlılıkla devam ediyoruz” dedi.
“LGS VE SAHTE DİPLOMA GÜNDEMİNİN SİNSİ BİR TERTİP OLUP OLMADIĞI DEĞERLENDİRİLMELİ”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de sahte diploma soruşturmasıyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ülkemizde yaşanan ve gündeme yansıyan manidar ve müessif iddiaların çok yönlü araştırılması, sistematik şekilde icra edilen dış bağlantılı istihbarat operasyonlarıyla ilişiğinin olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. LGS ve sahte diploma ekseninde devamlı mesafe alan kara kampanyanın toplumsal güven ve huzuru baltalamayı hedef alan, Terörsüz Türkiye hamlelerini boşa düşürmeye çalışan sinsi bir tertip olup olmadığı da ince ayrıntısına kadar değerlendirilmelidir. Organize sahtekarlık ve dolandırıcılık çeteleriyle mücadele kuşkusuz sonuna kadar sürdürülmelidir. Fakat zarfa bakarken mazrufun gözden kaçırılmaması, satıhta dururken asıl kök ve kaynağın ihmal edilmemesi milli güvenliğimiz, sosyal ve toplumsal güven bağlarımız açısından mecburidir.” dedi.
“ULUSAL GÜVENLİĞE KARŞI OPERASYON”
Türkiye’nin gündemine oturan sahte diploma ve elektronik imza soruşturmasına ilişkin önemli bilgiler veren Prof. Dr. Ali Murat Kırık, Milliyet’e yaptığı açıklamada “Türkiye’deki sahte e-imza ve diploma dolandırıcılığı, sıradan bir haksız kazanç yöntemi gibi gösterilmeye çalışılsa da, elde edilen bilgiler ve soruşturma detayları bunun çok daha karmaşık ve tehlikeli bir yapı olduğunu ortaya koyuyor. Karşımızda, hücre tipi örgütlenmiş, kod isimler kullanan, faaliyetlerini gizlilik içinde yürüten ve yakalanma ihtimalini bile bile hareket eden profesyonel bir ağ var. Bu durum, klasik bir dolandırıcılık vakasından ziyade, ulusal güvenliğe karşı planlı bir operasyon ihtimalini gündeme taşıyor” ifadelerini kullandı.
“YÖNTEM ULUSLARARASI İSTİHBARAT SERVİSLERİNİN STRATEJİSİNE BENZİYOR”
Sahte e-imza kullanımının devletin kritik kurumlarına sızma fırsatı yaratabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Ali Murat Kırık, şöyle konuştu:
“Sahte diploma ve sahte e-imza kullanımı, yalnızca kişisel menfaat sağlamakla kalmaz; devletin kritik kurumlarına sızma fırsatı yaratır. Bir kişinin sahte belgelerle yargı, emniyet, istihbarat, savunma sanayi, enerji, sağlık veya bilişim sektörlerinde görev alması, o kurumun en hassas bilgilerine erişim anlamına gelir. Bu da doğrudan devletin güvenlik mekanizmalarının içeriden zayıflatılması riskini doğurur. Bu yöntem, uluslararası istihbarat servislerinin sıklıkla başvurduğu “yerleştirme ve nüfuz etme” stratejileriyle büyük benzerlik gösteriyor.”
“YAKALANMA İHTİMALİNE RAĞMEN MEYDAN OKUMA VAR”
Sahte diploma soruşturmasının ardından ‘Yabancı istihbarat’ şüphesinin olduğunu vurgulayan Kırık, şöyle dedi:
Yabancı istihbarat izi şüphesini güçlendiren bir diğer unsur ise hedeflerin rastgele seçilmemiş olmasıdır. Sızma faaliyetleri, stratejik öneme sahip pozisyonlara odaklanmış gibi görünüyor. Geçmişte Türkiye’ye karşı faaliyet yürüten bazı ülkelerin, benzer yöntemlerle kendi etkisi altındaki kişileri devlet kademelerine yerleştirdiği biliniyor. Bu tür operasyonlar sayesinde hem kritik istihbarat bilgileri elde edilmiş hem de kriz anlarında devletin refleksleri yavaşlatılmıştır. Ayrıca, bu yapının aleni şekilde sahte diploma ilanı vermesi, sosyal medyada ve bazı internet sitelerinde açık açık sahte belge satışı yapması dikkat çekici. Normal şartlarda, bu tür suçların mümkün olduğunca gizlenmesi beklenir. Ancak burada, “yakalanma ihtimali”ne rağmen devam eden bir meydan okuma var. Bu cesaret, sıradan suç şebekelerinde pek görülmez; genellikle arkasında finansman, siyasi koruma ve dış destek bulunan yapılarda rastlanır.
“BU AĞ TÜRKİYE’NİN STRATEJİK ÇIKARLARINA ZARAR VEREBİLİR”
Soruşturmanın derinlemesine bir biçimde izlenmesinin gerekliliğinin altını çizen Kırık, şöyle devam etti:
Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayi, enerji bağımsızlığı, teknolojik yatırımlar ve bölgesel güç konumunu pekiştiren politikalar izlemesi, bazı dış aktörlerin rahatsızlığını artırmıştır. Böyle bir ortamda, sahte diploma ve e-imza üzerinden yapılan sızma girişimleri, ülkenin bürokrasisini içeriden sabote etmeyi, kritik karar mekanizmalarını etkilemeyi ve güvenlik açıkları yaratmayı hedefleyen bir hibrit operasyonun parçası olabilir. Bu nedenle, soruşturmanın yalnızca mali dolandırıcılık boyutunda değil, ulusal güvenlik ve istihbarat boyutunda da derinlemesine yürütülmesi hayati önem taşıyor. Çünkü bu tür ağlar, tespit edilmediği takdirde uzun yıllar boyunca sessizce çalışabilir, kriz anlarında ise devreye girerek Türkiye’nin stratejik çıkarlarına zarar verebilir.