Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – Dünya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump arasında 4 yıl aradan sonra ilk kez gerçekleşecek olan Alaska Zirvesi’ne kilitlenmiş durumda…
Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – Dünya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Donald Trump arasında 4 yıl aradan sonra ilk kez gerçekleşecek olan Alaska Zirvesi’ne kilitlenmiş durumda. ABD’nin Rusya ile sınır komşusu olduğu Alaska’da gerçekleşecek olan görüşmelerin, yaklaşık 3 buçuk yıldır devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’na çözüm olup olmayacağı ise henüz bilinmiyor. Ancak görüşmelerin yapılacağı Alaska eyaleti, en az görüşmeler kadar gündemde. Stratejik önemi oldukça yüksek olan eyaletin geçmişinde de Rusya’ya ait olan bazı izler bulunuyor. Peki, bu durumun arkasında nasıl bir geçmiş var?
RUSLAR ALASKA’YI BİR YÜK OLARAK GÖRDÜ
Alaska, günümüzde olduğu gibi ‘Soğuk Savaş’ olarak adlandırılan ve ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki güç mücadelesini anlatan dönemde de oldukça stratejik bir bölgeydi. Yer altı kaynakları bakımından da oldukça zengin olan bölge, geçmişte ABD’nin Sovyetler Birliği’ni izlemek ve takip etmek için inşa etmiş olduğu füze savunma tesisleri, radar merkezleri ve ileri istihbarat karakollarına ev sahipliği yapan önemli bir alandı. Günümüzde de ABD ile Rusya arasındaki sınır olan Alaska, aynı zamanda Amerika ve Asya kıtalarının birbirine en yakın olduğu alan olarak öne çıkıyor. İki kıta arasında bulunan Bering Boğazı da Arktik bölgesine geçişler için oldukça stratejik bir geçiş olarak biliniyor ve bu önem her geçen gün daha da artıyor. Bu bölgenin tarihi de en az sahip olduğu stratejik değer kadar ilgi çekici çünkü günümüzde ABD’ye ait olan Alaska, bir zamanlar Rusya’ya ait bir toprak parçasıydı.
Rusların Alaska ile olan ilk teması 18. yüzyılın ortalarında başladı. 1740’lı yılların ortasında Rus İmparatorluğu, bu bölgeye yavaş yavaş hakim olmaya başladı ve kurduğu yerleşimlerle balina avcılığı, kürk ticareti gibi ekonomik faaliyetleri teşvik etti. Ancak 1800’lü yılların ortalarına gelindiğinde, Alaska’nın Rusya için bir yük olduğu yönündeki düşünceler daha ağır basmaya başladı. Bölge, imparatorluğun merkezine çok uzaktı ve buradan edinilen kazanımlar, ulaşım imkanlarının zorluğu nedeniyle ekonomik olarak sürdürülemez hale gelmişti. Ek olarak bu dönemde, Asya-Pasifik bölgesinde küresel güçlerin etkisi artıyordu. Rus İmparatorluğu’nun buraya odaklanması, o dönemlerde daha mantıklı bir adım olarak görülüyordu.
Yıllarca devam eden, kitaplara ve efsanelere konu olan Alaska’daki ‘altın hücumu’na dair detayları anlatan kişi, dünyaca ünlü yazar Jack London olmuştu.
SATIN ALAN TARAF DEĞİL, SATAN PİŞMAN OLDU
ABD ve Rusya arasında Alaska’nın satın alınmasına ilişkin ilk ciddi görüşmeler 1859 yılında başladı. 1867’de Alaska’yı Rusya’dan satın almak için ABD Dışişleri Bakanı William H. Seward’ın da katıldığı müzakereler başladı. Yapılan görüşmeler sonucunda, 30 Mart 1867’de ABD Hükümeti, Rusya’ya 7.2 milyon dolar (yaklaşık 198 milyon lira) ödeyerek Alaska’yı satın aldı. Bu anlaşma, o dönemlerde “Seward’s Folly” (Seward’ın Aptallığı) olarak anılıyordu çünkü o dönemde birçok kişi, bu geniş bölgenin ABD için değersiz olduğunu düşünüyordu. Ancak zaman, bu kişileri haksız çıkaracaktı. Bölgenin başta altın olmak üzere sahip olduğu yer altı zenginlikleri bakımından oldukça zengin olduğu anlaşıldığında, bu kez satın alan taraf değil, satan taraf pişman olacaktı.
Günümüzde Alaska bölgesinde hâlâ Rus İmparatorluğu’ndan kalan izleri görebilmek mümkün. Bölgede bulunan tarihi binalardan ayrı olarak, Rusların yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri sırasında Ortodoks Hristiyanlığı seçen toplulukların faaliyetleri de devam ediyor. Alaska’daki Ortodoks toplulukların, çoğunlukla Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olduğu ve eski tarz Rus Ortodoks takvimini kullandığı biliniyor. Putin’in Trump ile yapacağı görüşme kapsamında Alaska’ya yapacağı ziyaret ise tarihi bir önem taşıyor. Bu ziyaret, 1867 yılına kadar Çarlık İmparatorluğu’nun bir parçası olan Alaska’nın, bir Rus lider tarafından ilk kez ziyaret edileceğini anlamına geliyor. Görüşmenin Alaska’da yapılacakolmasına Moskova’da sıcak bakıyor. Rusya Devlet Başkanlığı Danışmanı Yuri Uşakov, iki ülkenin yakın sınır komşusu olması nedeniyle yer seçiminin “mantıklı” olduğunu söyledi.
ÇİN DE GÖZÜNÜ ALASKA’YA DİKTİ, PEKİ AMA NEDEN?
Alaska’nın önemi günümüzde de artarak devam ediyor. Bunun tek nedeni bölgenin sahip olduğu yer altı kaynakları değil. Alaska, aynı zamanda Kuzey Deniz Rotası üzerinde bulunduğu için Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin Avrupa ile olan ticaretinde çok önemli bir rol oynuyor. Küresel ısınmanın Kuzey Buz Denizi’ndeki buz tabakasını eritmesi ve bu yolun artık daha uzun süreler açık kalabilmesi sebebiyle, Rusya, Çin ve ABD gibi ülkelerin bölgede daha fazla varlık göstermeye çalıştığı ve bu maksatla daha fazla buzkıran gemisi kullanmaya başladığı biliniyor. Trump’ın yakın zamana kadar Danimarka’ya Grönland konusunda yaptığı baskının da ana sebeplerinden birisinin Arktik bölgesindeki ABD faaliyetlerini artırmaya yönelik çalışmalarla alakalı olduğu belirtiliyor.
Kuzey Deniz Rotası, Doğu ile Batı arasında yapılan ticarette mesafelerin oluşturduğu maliyetleri ciddi şekilde düşürüyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün daha önce yaptığı bir çalışmada, “Çin için Kuzey Rotası’nın düzenli kullanımı ekonomik bir kazanç. Şanghay’dan Alman limanlarına olan mesafe, Kuzey Rotası üzerinden Süveyş Kanalı’na göre 4 bin 600 km’den daha kısa” tespitleri yaptığı biliniyor.
Çin, Arktik bölgesinde yaklaşık 3 bin km uzaklıkta bulunan bir ülke olmasına rağmen, 2018’de kendisini “Kutup İpek Yolu” ekonomik girişimini duyurarak, kendisini Arktik’e yakın bir ülke ilan etmişti.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.