Rusya’daki depremde yıkım oldu mu, neden olmadı? İşte 9 gün önceki sır

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Megathrust depremler, dünyanın her noktasında yaşanmayan, yaşandığında ise tarihe ‘en büyükler’ diye adını yazdıran sarsıntılardır. En büyük olmalarının nedeni ‘levha sınırlarında’ yaşanıyor olmalarıdır. Genellikle..

Rusya’daki depremde yıkım oldu mu, neden olmadı? İşte 9 gün önceki sır
Yayınlanma: Güncelleme: 13 views

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Megathrust depremler, dünyanın her noktasında yaşanmayan, yaşandığında ise tarihe ‘en büyükler’ diye adını yazdıran sarsıntılardır. En büyük olmalarının nedeni ‘levha sınırlarında’ yaşanıyor olmalarıdır. Genellikle 9’dan büyük olan megathrust depremler, bugün 8.8’le sarsılan Kamçatka için de hiç de yabancı değil. Sadece 9 gün önce 7.4’lük bir deprem yaşanan Kamçatka, herhangi bir can ya da mal kaybıyla da karşılaşmamıştı. 20 Temmuz’daki 7.4’ten sonra 29 Temmuz’daki 8.8’in ilişkisi ise merak konusu oldu. Elbette bunun da dikkat çekici bir cevabı vardı. Ancak deprem, pek çok zaman tek başına yaşanan bir doğal olay değil. Çünkü ikincil afetler depremin hemen peşinden kıyı bölgelerini ya da volkanik aktiviteler gözlemlenen noktaları vurabilir. Kamçatka içinse, depremden sonra hem tsunami hem de volkanik aktivite potansiyeli olan bir durum söz konusu. Çünkü ada, 160 aktif volkan, 9’dan büyük depremler ve geniş bir kıyı şeridiyle pek çok afetin merkez üssü olmaya aday. Peki 8.8’den sonra olası afetler neler? Kamçatka’daki deprem ve diğer doğa olaylarının Türkiye’dekilerden farkı ne ve ülkemiz için ne ifade ediyor? Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen ile ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Kıyı ve Deniz Mühendisliği Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, tüm detaylarıyla Milliyet.com.tr’ye anlattı.

20 Temmuz’da yaşanan 7.4’lük deprem (Solda). 29 Temmuz’da yaşanan 8.8’lik deprem (Sağda).

KAMÇATKA 9 GÜN ÖNCE 7.4, BUGÜN 8.8’LE SARSILDI

20 Temmuz’da, bundan sadece 9 gün önce Kamçatka, bugünkünden 63 kilometre kuzey doğuda 7.4’lük bir deprem yaşadı. Doç. Dr. Bülent Özmen’e göre bu depremin kritik tarafı, 8.8’in ‘öncüsü’ olma özelliğini taşıması. Büyük depremlerle sarsılan fay hattı üzerinde farklı noktalar kısa süre arayla depremin merkezi olmuştu. Ancak her depremin farklı bir karakteri ve dolayısıyla farklı etkileri vardı. Bunun etkileri Kamçatka’da doğrudan gözlemleniyordu. 16 Ekim 1737 ve 4 Kasım 1952’de kıyı açıklarında sırasıyla 9,3 ve 8,2 büyüklüğünde iki megathrust depremi meydana gelmişti. Üstelik dev depremlerle yaşamayı bilen bir ada olan Kamçatka’nın 300 bin kişilik nüfusu, hafif ve alçak inşa edilmiş yapılarda yaşamını sürdürüyordu. Can ve mal kaybının en azda indirgenmesinin bir sebebi de buydu. Ek olarak depremin merkezi konusunda da şanslı bir konumda bulunan adanın kıyıları, 8.8’e 90 ila 100 kilometre uzaklıktaydı. Bu da deprem enerjisinin merkezden uzaklaştıkça azaldığı söz konusu olduğunda avantaj sayılırdı. Doç. Dr. Bülent Özmen, Pasifik Okyanusu’nun büyük bir bölümünü kaplayan aktif volkanlar ve sismik aktivitelerden oluşan devasa bir kuşak olan ve Kamçatka’nın da sınırları içinde bulunduğu ‘Ateş Çemberi’nin depremselliğini şöyle anlattı:

Alıntı Metni

Bir astronot tarafından çekilen, Rusya’nın Kamçatka Yarımadası’ndaki bazı yanardağları gösteren fotoğraf.

VOLKANLAR, DEPREMİ HABER VERMİŞ OLABİLİR Mİ?

Kamçatka, üzerinde 160 aktif volkan bulunan bir adayken, yaşanan depremler merak edilen soruların yönünü de değiştiriyor. Depremden sonra yaşanabilecek tsunami veya volkanik aktivitelerin ihtimalleri konuşulduğunda ortaya dikkat çeken manzaralar çıkıyor. Kamçatka’nın volkanları, 8.8’le tehlike oluşturacak bir vaziyet almış mıdır? Bölgedeki uzmanlar tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında depremin merkezine en yakın konumlanan Klyuchevskoy Yanardağı için volkanik kül uyarısı dikkat çekiyor. Dikkat çekici olan detaylar aslında öncü depremden birkaç gün öncesinde çoktan başlamıştı. Kamçatka Volkanik Patlama Müdahale Ekibi (KVERT), 11 ve 14-17 Temmuz tarihleri arasında uydu görüntülerinde Klyuchevskoy’da parlak bir termal anomali tespit edildiğini bildirmişti. 12-13 Temmuz tarihleri arasında ise hava koşulları gözlem yapılmasını engelleyecek bir hal almış ve havacılık renk kodu, dört renk skalasında en yüksek ikinci seviye olan ‘turuncu’da kalmıştı. Yani depremden de önce volkanlar zaten aktifti. Peki bu 2 doğa olayının birbiriyle ilişkisi neydi? Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner’e göre, “Santorini’deki durum magmanın sıkışıp şişmesiydi. Şişerken deprem yaratıyordu. Çünkü o depremlerde çatlıyordu kabuk. Bu durum da Santorini’yi patlatabilirdi. Ancak Kamçatka’da öyle bir şey yok. Orada deprem kendi halinde oluyor. Magmanın itmesi yok. Tektonik plakaların hareketi var.”

Yaşanan depremin sonuçları başka olayların sebebi olabilirdi. Pek çok araştırmaya bakıldığında depremlerin volkanik aktiviteleri, volkanik aktivitelerin de depremleri tetiklediği gözlemleniyordu. Öyle ki en son Santorini Adası için konuşulan bu ihtimaller, Kamçatka için de söz konusu olabilirdi. Küçük bir detayla, her şey başka şekilde seyredebilirdi. Peki ama nasıl? Doç. Dr. Bülent Özmen şöyle açıklıyor: “Volkanik aktivitenin etkisiyle çok büyük depremler oluşmuyor. Volkanik patlamaların bu büyüklükteki depremleri yaratma ihtimali yok. Ancak levha sınırlarının olduğu yerlerde, özellikle burada dalma batma zonu denilen yerde 2 levha çarpışıyor. Bir tanesi yerin altına doğru aşağıya iniyor. Bu diyelim ki, 600-700 km derinliğe indikten sonra dalan levha orada ergimeye başlıyor. Bu ergiyen malzeme de yer kabuğundaki uygun yerden yaralanarak yüzeye çıkıp volkanik patlamaları oluşturuyor. Bu bölgede de kayma hızlarının çok yüksek olması gibi nedenlere bağlı olarak hem depremler çok sayıda olmakta hem de çok sayıda volkanik aktivite yaşanıyor.”


TSUNAMİNİN EN SEVDİĞİ YER: ‘DERİNLİK ARTTIKÇA RİSK AZALIR’

Dünyanın en büyük depremlerinin kaydedildiği Kuril-Kamçatka Çukuru’nda, derin odaklı sismik aktiviteler ve tsunamiler oldukça yaygın. Ancak tsunami için derinlik kritik bir kurtuluşun da resmi olabilir. Çünkü tsunami, depremin derinliğine bağlı olarak şiddeti değişebilen bir afettir. Bazı yer şekilleri ve inşa edilen beşeri yapılar da tsunaminin davranışını ve sonuçlarını etkileyebiliyor. Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner bunu şöyle anlatıyordu: “Nehirlerin denize ulaştığı yerde tsunami çok daha etkili olabilir. Tsunaminin en sevdiği yer de buralardır. Bazı bölgelerde, Japonya’da nehirlerin denize ulaştığı dar körfezler vardır. Japon şehirleri doğu kıyısında dar körfezde daha doğrusu uzun, dar körfezlerde kıyıda alüvyonlarının biriktiği yere insanlar şehir kurarlar. Tsunami geldiğinde dar körfezlere enerji odaklanır, bu sığ sularda büyür ve nehirlerden içeri girer. Tsunami nehir ağızlarını sever. Buraya geldiğinde dalgalar, nehir ağzından içeriye doğru girip taşma yapar ve ilerler. O nedenle de ilk bakılacak yer nehir ağzıdır. Denizdeyseniz derin sulara gitmelisiniz. Yani 50-100 metre derinlikte suya gidilmeli.”

Kamçatka’daki 8.8’lik depremden sonra hasar alan bir yapı.

Tsunami için kritik eşik, depremin derinliğine bağlı. Yani derinlik bazen hayat kurtarabiliyordu. Kamçatka’daki 8.8’lik deprem sığ olmasına rağmen 20.7 km derinlikte yaşanmıştı. Bu da tsunami dalgalarının kuvvetini azaltmış ve belki de 2011’de Japonya’da yaşanan felaketin tekrarlanmasını önlemişti. Üstelik depremin merkezi kıyılara uzaktı. En yakın kıyı Kamçatka’ydı ve dalgalar burada 4 ila 5 metre olarak kaydedilmişti. Saatler sonra Havai ve Japonya’ya ulaşacak olan dalgaların boyu ise buradaki kadar yüksek olmayacaktı. Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner, sözlerini depremin derinliği ve dalga boyunun ilişkisini anlatarak noktaladı.

Alıntı Metni

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.